BİLMEK AĞACI

I.
gençliğimin erinçli 
orta yaşımın kara kışlı 
ihtiyarlığımın 
muhterem şeytanı
tutup ensemden beni bir gün 
bu kazıntı bu kıraç 
arasata bıraktı
biliş mi unutuş mu hatırlayış mı
ruhçularca hangisi kıyıcı

bilmiyorum mümkün müdür şimdi onları 
yattıkları topraktan kaldırıp sormak
ağabeyimi 
el kadar kabrinden 
bozkırdaki 

ya da 
serinde serin serviler olmadan 
yatan dedelerimi
-bir yamaca yahut 
bir sırta defnedilmiş olmalılar 
rivayet böyle en azından-

ve annesinin kabrini bulamayınca 
utancından ağlatan annemi

II.
kalabalıklarda diri diri gömülmek
bir kabrin kıyısından dirilip dirilip dönmek
yaş aldıkça bilmek ağacının
sonsuzca köpüren kenaruçları 
açıldıkça açılan açılan 
açılan havâtır katmanları
çirkinden olma 
güzelden doğma şiir o zehirli bitek
canlanınca kundaklandı bütün gençlik hasadı 
muradına erdi içerdeki casus 
savuştu kapımda bekleyen melek

sorgunun urganı boynumdaydı hâlâ 
elim elimde 
elimde olmayan şeyler vardı
allah’ın elindeydim
anlatamadım mı

anlatamıyorsam da dert değil
istesem de bildiklerimi çıkarıp 
öylece saçamazdım ortalığa 
hem gösterebilseydim gözleriniz 
kamaşır mıydı emin değilim
yanardöner şeylerden yapılmadı çünkü düşüncelerim

coşmayışta saklı benim sırrım
ömrüm boyunca rastladığım 
hiçbir parıltıya 
bakışımı kaptırmadım 
sabrıma mağluptu heyecanım
es geçip icâzı mu‘cizi har’kulâdeyi 
berrak bir kaynağın kenarında konakladım