Kir her yerde. Hepimizin türlü noksanla malûlüz. Hepimizin hayatında az çok kir var. Ve kirin olduğu her yerde bilin bakalım kim var? Devlet! Sözlüklerdeki bütün tanımlarını aşan ve aşındıran etkinliğiyle devlet. Haber alma devleti. O devlet ki 1945’ten sonra kirli bilgiyi ve bilgi kirliliğini kullanarak önüne çıkan her şeyi silip süpürmektedir. Haber alma servislerinin servis ettiği haberlere güvenen herkes bu çamur selinden payına sıçrayanı almıştır. Sıcak para gibi “sıcak gelişmeler” de tarihsel karakterimizin bütün granitini pelteleştirdi. Bilgilendirildikçe kirletildiğimizi fark edemeyecek hâldeyiz. Çünkü kirliliğin kaynağı olan siyaset aynı zamanda haberlerin de kaynağı.
Siyaset ehli güvenilmezdir. Getirdikleri haberler de. Müslümanlar siyaset içinde, siyasete karşı âgâh olmak zorundadır. Siyaset ehli değiliz, esasen siyasetteki mükellefiyetimiz siyaset ehlinin şerrinden, onların getirdiği haberlerden Müslümanları korumaya matuftur. Son birkaç yüzyıldır, özellikle de Tanzimat’tan beri siyaset yapmanın Müslümanlar açısından kazandığı anlam müdafaadır, zihin bariyerlerini savunmaktır. Günü gelince siyaset nefsi müdafaa dairesinden çıkıp âleme nizam verme manasında vüsat kazanabilir, ideal durum da budur zaten. Fakat bugün izzet-i nefsimizi müdafaa anlamındaki siyasetin gereğini yerine getirmedikçe yarın âleme nizam vermek ham hayalden ibaret kalacak, bizi hepten savunmasız bırakacaktır. Yarının hakkı bugünden verilir. Haber-eylem bütünlüğü bizi evvela bugüne fırlatır. “Bugün Allah rızası için ne yaptın?” sorusu hâlâ en esaslı sorudur.
Ahali yirmi dört saat “ajans” dinler, bildirim alır fakat olan bitene en geç uyanan da odur; çünkü haberlerden süzdüğü şey kirletilmiştir yahut salt kirdir. Devlet “kirin bilgisi”ni daima kendine saklar, ahalinin payına kirli bilgi ve bilgi kirliliği düşer. Ahali haberi haberden ibaret bilir, bir haberin neyin habercisi olduğunu aklına bile getirmez. Haber ile kaynağın bitişik varoluşunu kavrayamaz. Haberin habere bakılarak değil haberciye bakılarak değerlendirilmesi gerektiğini bilemez. Haber alma servislerinin servis ettiği habere de nebilerin haberlerine de aynı dikkatsiz nazarla bakar. Neden olukların birinden nur birinden kir aktığını sorgulamaz. İstihbarî haberi bugünün hâkimi sayarken nebevî haberi belirsiz bir yarına öteler. Hâlbuki sahih haber, vuku bulmuşluğu içinde bir nüve gibi taşır. Sahih haberin kipi hep “şimdiki zaman”dır, onu işitenler olacakları eli kulağında bilmelidir. Fakat bir haber sahih de olsa ahalinin idrakini aştığında dedikodu veya iftira muamelesi görür; o iş tahakkuk ettiğindeyse artık konuşulacak bir şey kalmaz. Daha doğrusu, ortada artık bir haber kalmadığından konuşulacakların zemini ve seyri değişir. Vuku bulan bulmuştur. Şimdi en azından, vuku bulanda saklı duran yeni haberlere uyanmaya çalışmalıdır. Bugünü doğru anlaşılmayan bir yarının kimseye faydası olmaz.
Yarın deyince ne anlıyoruz? Her şeyin vuzuha kavuşacağı, gerçeklerin ortaya çıkacağı o muhayyel günü mü? Mesela hakikatlerin önünde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır diyenler bize sabrı mı tavsiye etmiş oluyor? Hakikatlerin şimdi ve burada değil de gelecekte anlaşılacağı fikrini kendimize yakın buluyorsak şu iki şeyi peşinen kabul etmişizdir: 1. Hakikatseverlerin bugünü yok, yarını vardır. 2. Hakikat düşmanları için yarın diye bir şey yoktur, bugün onların inhisarındadır. Yarın fikri ezilenleri, mağdurları, mahkûmları hayata tutundurur. Bu tutunuşun bir züğürt tesellisi olup olmadığı ilk elde pek önemli değildir. Tutunabilmektir ilk mesele. Yarın diye bir şey yoksa insanlarda adalet ve umudu kökleştirmezsiniz. Öte yandan, yarın gelecek adaletin adalet olmadığı da söylenir. Yarına gecikmişlik, bugüne vakitlilik atfediyorsak intikamla adalet arası çok ince bir çizgide yürüyoruzdur. Yarından emin, bugünden ümitsizsek başımıza gelenlere müstahakız, hâlimizi değiştiremeyeceğiz demektir. Görüldüğü gibi hayatı ve idraki kiplere bölmek hiç de kolay değil. Öyleyse ne yapacağız? Mesela işleri Allah’a havale etsek nasıl olur? İşleri Allah’a havale etmek yarına havale etmek gibi bir anlam taşıyor nedense. Ben sözün bu kasıtla kullanılmasını doğru bulmuyorum. Bir meseleyi gerçekten Allah’a havale edebildiğimizde onu icabet bakımından “şimdi ve burada”ya havale ettiğimize inanıyorum. Allah kuluna hemen cevap verir. Cevabın mahiyeti ayrı bir bahistir.
Sahih haberden, temizlikten ve adaletten yana olanlar “şimdi ve burada”yı ihmal edemez, tüm zamanları “şimdi ve burada” yardımıyla kavrar. Geçmişi hatırlayabilen, bugünde canlı kalabilen, yarınlar için karar alabilen ferd, haber alma devletinin korkulu rüyasıdır. Bu yüzden haber alma devletinin amacı, insanları dünü ve yarını olmayan bir bugüne (kirli bilgiye ve bilgi kirliliğine) hapsetmektir. Dünya ne kadar tekboyutlu bir bugüne ayarlı kalırsa onlar için o kadar iyidir. Hatırlamayı imkânsız kılabilirlerse kararları da elimizden alabileceklerini; bizi önü arkası olmayan, “tutunacak dal”ı kalmadığı için tutarlılıktan mahrum bir bugüne sıkıştırabileceklerini biliyorlar. Hakikatsizlere bugünü dar etmeden dünü hatırlamanın ve yarını kazanmanın imkânı yok.
Muhammed SARI (3 Muharrem 1447 - 28 Haziran 2025)